Şehzade Mustafa, 5 Ekim 1553’te boğduruldu. Öldürülen ne ilk ne son
şehzadeydi. Ama katli büyük toplumsal tepkiye yol açtı. Ardından 15
mersiye yazıldı; kimilerinde padişah dahil sorumlular için sert ifadeler
kullanıldı. Edebiyat tarihimizde bir padişah için bile bu kadar mersiye
yazılmamış, hanedan mensupları bu şekilde açıkça suçlanmamıştı.
Star TV’de yayınlanan “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde, herhalde en çok ilgi çekecek bölümlerinden birini,
Şehzade Mustafa’nın öldürülmesi hadisesi teşkil edecek. Döneminde büyük
yankı uyandıran bu olaya kuşkusuz farklı yönlerden bakılabilir. Ben
burada olay örgüsünü derinlemesine anlatmayacağım. Üzerinde duracağım
konu, olaya kamuoyunun nasıl tepki verdiğidir. Bunu o dönemde canlı bir
medya faaliyeti olmadığına göre, bir anlamda çağının nabzını elinde
tutan şiir aracılığıyla yapacağım. İlgimizi yönelteceğimiz alan ise
ölenin ardından söylenen mersiyeler. Ölen bir kişinin ardından duyulan
üzüntüyü dile getirmek, o kişinin iyi taraflarını anlatmak ve ölene
karşı şairin ilgisini ifade etmek üzere söylenen belli formdaki şiirlere
mersiye denir. Mersiyeler, feleğe sitem ve bu dünyanın geçici oluşunu
vurgulayan bir giriş, kaybedilen yakının övgüsü ve onun kaybından doğan
üzüntü ile ölenin mekanının cennet olmasını dileyen dua ve temenniler
bölümünden meydana gelir. Osmanlı tarihi boyunca ileri gelenlerin
ölümlerine epeyce mersiye yazılmıştır. Kuşkusuz Şehzade Mustafa’dan önce
ve sonra da ölen şehzadelere mersiyeler kaleme alınmıştır. Ama şehzade
ve mersiye ilişkisi gündeme geldiğinde akla hemen Şehzade Mustafa gelir.
Gerçekten de Kanunî Sultan Süleyman’ın, büyük oğlu Şehzade Mustafa’yı
Konya Ereğlisi yakınlarında öldürtmesi tarih açısından mühim bir mesele
olması yanında, şiir tarihi, özellikle mersiye geleneği bakımından da
önemli sonuçlar doğurmuştur. Şehzade Mustafa için yazılan mersiyelerin
bugün ele geçenlerinin sayısı, tüm şehzadeler için kaleme alınanlardan
daha fazladır. Ayrıca bunlar, toplumun değişik kesimlerinden kişiler
tarafından yazılmıştır. Bu durum, Mustafa’nın öldürülmesine geniş
kesimlerin büyük tepki gösterdiğinin bir kanıtıdır.
Cihan padişahı olmaya layık idi…
cümle-i şehzadelerden akdem -i sâbık idi
hak budur kim şâh-ı âlem olmaga lâyık idi
pehlevân-ı âlem idi server-i fâik idi
lâleveş bagrı nifâk odı ile yanık idi
bir tabîb-i çâre-sâz ü müşfik-i hâzık idi
şâh-ı halk-ı âlem idi bende-i hâlık idi
müstakîm oldugına hak hazreti tanık idi
pâdişâha ogul idi muhlis ü sâdık idi
eyledi şâhâ itâat kıldı baş ü can fedâ
şâh-ı iklîm-i şehâdet yâni sultan mustafâ
Müdamî Mersiyesi
ECEL CELALİLERİ ALDI MUSTAFA HANI…
Meded meded bu cihanun yıkıldı bir yanı
ecel celâlîleri aldı Mustafâ Hanı
tolundı mihr-i cemâli bozuldı dîvânı
vebâle koydılar âl ile Âl-i Osmânı
geçerler idi geçende o merd-i meydânı
felek o cânibe döndürdi şâh-ı devrânı
yalancınun kurı bühtânı bugz-ı pinhânı
akıtdı yaşumuzı yakdı nâr-ı hicrânı
cinâyet itmedi cânî gibi anun cânı
boguldı seyl-i belâya tagıldı erkânı
n’olaydı görmeye idi bu mâcerâyı gözüm
yazuklar ana revâ görmedi bu râyı gözüm
Yahya Bey mersiyesi
KIYDIN BANA SULTANIM BABA…
dergehünde bir kemîne kul olup hânum baba
sıdk ile kodum yolunda baş ile cânum baba
aldanup düşmen sözine anmayup hanum baba
n’eyledüm kıydun bana devletlü sultânum baba
bir nefes oglum diyü bana himâyet itmedün
hep hakâret eyledün lûtf ü inâyet itmedün
âkıbet katl eyledün ammâ şefâat itmedün
n’eyledüm kıydun bana devletlü sultânum baba
Şehzade Mustafa Mersiyesi
Selimî’nin feleğe sitemi
Şehzade Mustafa için mersiye yazanlardan biri de Selimî’dir. Bu şiir
de murabba-ı mütekerrir şeklinde söylenmiş ve Kanı ol şehzadeler şehbazı
Sultan Mustafa mısraı her bendin sonunda tekrarlanmıştır. Mersiyenin
ilk iki bendinde feleğe sitem edilmekte, ağlasun redifli üçüncü bendde
bu hadiseden duyulan üzüntü dile getirilmekte, sonra da makamının cennet
olması temennisinde bulunulmaktadır. Son bendde şehzadenin padişahın
yoluna canını
kurban ettiğinin belirtilmesi farklı bir yorumdur. Kâdirî adlı bir şair
tarafından söylenen bir diğer şehzade Mustafa mersiyesi ise müsemmen
şeklinde başlayıp murabba tarzında devam eder. Bu mersiyede şekil
kargaşası yanında vezin bozuklukları da dikkati çeker. Adeta aynı konuyu
ele alan iki ayrı şiir gibidir. Hem Selimî hem de Kâdirî bu yüzyıl
kaynaklarında adı geçmeyen şairlerdir. Üslup hususiyetleri de bu
şiirlerin olayın meydana gelişi sırasında orduda bulunan ve hadiseyi
sıcağı sıcağına nazma geçiren asker şairlerden olduklarını düşündürüyor.
Kadirî ilk bendde şehzadeyi övüyor. Sonraki bendler şehzadenin
kaybından doğan üzüntüyü ifade ediyor. Altıncı bend, duadır. Sonraki
bendler, yeniden şehzadenin kaybından doğan üzüntüye tahsis edilmiştir.
Bu durum, bendlerin yerlerinin karıştığını ya da iki ayrı şiirle karşı
karşıya olduğumuzu akla getiriyor.
Bu onbeş mersiye ile Şehzade Mustafa, Türk edebiyatında kendisine en çok
mersiye yazılan kişi olmaktadır. Bunu, şehzadenin katli ile izah etmek
zordur. Çünkü Şehzade Mustafa, bu uygulamanın ne ilk ne de son
kurbanıdır. Osmanlı toplumsal yapısı böylesi hadiselere üzülmekle
birlikte bunu Nev’î’nin ifadesiyle Çünki takdîr-i ezel kanûn-ı Osmânî
budur anlayışıyla hoş görüyor ve pek fazla üzerine gitmiyordu. Oysa
Şehzade Mustafa’nın katli böyle karşılanmamış ve bu hadise alışılan
tablonun çok ötesinde tepkiler toplamıştır. Öyleyse bunun başka bir
sebebi olmalıdır. Bunu, Osmanlı devlet yapısında eskiden beri devam eden
güç odakları arasındaki kavganın kesin hesaplaşması olarak
değerlendirmek ve Şehzade Mustafa’nın katliyle birlikte bürokrasinin
artık dizginleri ele alması olarak yorumlamak, böyle bir çalışmanın
konusu olmasa da, ifade edilmelidir sanıyorum. NTV TARİH
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder